ÇEVİRİ: KEMAL PİŞMİŞOĞLU
George Orwell Wounded by a Fascist Sniper
George Orwell' in faşist bir sniper tarafından vurulması
Orada yüksek sesli bir patlama ve benim etrafımdaki herkesi kör edecek bir parıltı. Muazzam bir şok hissettim. Çok şiddetli bir şok, bir elektrik terminalinde olmak gibi, hiçbir acıya benzemeyen bir acı. Tam bir zaafın hissiyatı, dertli olmanın…
Ön kısımda ben on gün civarında bulundum. Bir kurşun ile vurulmanın tecrübesi çok ilginçtir. Bu tecrübeyi ayrıntılarla tanımlamaya değer olduğunu düşünüyorum.
Saat beşte duvarın köşesindeydi. Bu saatler her zaman tehlikeli zamanlardır. Çünkü bu saatlerde güneşi arkana alırsın başını bir duvara yapıştırsan bile gölgen önüne düşer. Bu ise suretinin ana hatlarını çizer. Ben bekçiyi değiştirmek için nöbetçilerle konuşuyordum. Aniden hissettim. O an ne hissettiğim oldukça parlak bir şekilde hatırlamama rağmen tanımlamak için oldukça zor ver sert.
Kabaca bir patlamanın merkezinde olmanın duyusu diyebilirim. Orada yüksek sesli bir patlama ve benim etrafımdaki herkesi kör edecek bir parıltı. Muazzam bir şok hissettim. Çok şiddetli bir şok, bir elektrik terminalinde olmak gibi, hiçbir acıya benzemeyen bir acı. Tam bir zaafın hissiyatı, dertli olmanın…
Önümde kum torbaları ile kaplı kocaman bir mesafe vardı. Bu hissi en çok bir yıldırım ile vurulsaydın o zaman hissedebileceğini düşünüyorum. Vurulduğumu hemen bildim. Her şey bir saniyeden az bir zamanda oldu. Benim tüfek olduğunu düşündüğüm ona yakın patlama. Öncelikle dizlerim yukarı doğru buruştu ve yere düştüm. Uyuşuk sersemleten bir his vardı. Sıradan hiçbir hisse benzemen bir acı.
Konuşmakta olduğum Amerikalı nöbetçi “Vay! Sen vurulur musun!” dedi. İnsanlar etrafıma toplandı. Bu tür durumlardaki olağan telaş vardı. “Onu yukarı kaldır! Nerede vuruldu O? Gömleğini açın!” vb…
Amerikalı benim gömleğimi açmak için bir bıçak istedi. Cebimde bir tane olduğunu söyledim. O anda kolumun felç olduğunu hissettim. Acı yoktu. Belli belirsiz bir memnuniyetim vardı. Bu yaralanma karımı mutlu edecekti çünkü o hep benim yaralanmamı isterdi. Kötü bir şekilde vurulmuştum. Kurşunun önümde bir yerlerden vurduğunu hissetmiştim. Nereden vurulduğumu sormak istedim. İlk denememde ufak bir gıcırtı çıkarabildim. İkinci denememde başardım. Onlar boğazda olduğunu söylediler. Ağzımdan bir sürü kan döküldü. Arkamdaki İspanyol’un kurşunun açık bir şekilde boynum boyunca gitmiş olduğunu söylediğini duydum. Sonra sıradan zamanlarda beni şeytan gibi ısıtacak olan alkolü hissettim. Hoş bir serinlik…
Sonra birisi esnerken kan benim ağzımın köşesinden dışarı damlıyordu. “ana yol gitmişti” düşündüm. Ne kadar uzun süre dayanabilirsin, şah damarın kesildiğinde ne kadar devam edebilirsin? Birkaç dakika muhtemelen, her şey çok buğuluydu. Ben benim öldüğümü farz ettiğim iki dakikada her şey olmuş olmalı.
Bu iki dakikada ne düşünmüş olduğumu merak ettiğinizi düşünüyorum. Bu yüzden bu sürede ne düşündüklerimi ifade edeceğim. Sanırım ilk düşüncem geleneksel olarak karıma dairdi. Bu dünyayı bırakmak zorunda olmaya dargındım. Bu hissimi çok net bir şekilde hatırlıyorum. Bu aptal talihsizlik beni çileden çıkarıyordu. Öldürülmek, hatta muharebede bile değil. Aptal hendeklerin bayat bir köşesinde, bir anın dikkatsizliği ile…
Düşündüm, beni vurmuş olan adama karşı herhangi bir dargınlık hissetmedim. Eğer yapabilseydim benim, öldürmek istediğim bir faşist olduğunu hayal ettim.
Ambulansın içinde bir buçuk mil bozuk yolda yavaş hızda gittik. Esneyenle beraber. Ölüyor olduğun zaman duyuların silikleşeceğini düşünürdüm. Felç olduğunu düşündüğüm kolum hayata dönerken lanet bir şekilde ağrıyordu. Artan acı beni rahatlattı.
Gözüme açtığımız hendeklere dökülmüş olan kavak ağacı yaprakları ilişti. Kolumda şeytani bir acı varken, kavak ağacı yapraklarının büyüdüğü dünyada canlı olmanın iyi bir şey olacağını düşündüm. Bunun için yemin dahi edebilirdim. Fakat etmedim çünkü sert bir şekilde nefes aldığımda boğazıma kan kaçıyor ve ağzımdan dışarı kan baloncukları çıkıyordu…