SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM
10/07/13 | YORUM SAYISI 0 | GÖRÜNTÜLENME 6316 |    Ters Dizgi
SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM POSTMODERN BİR METİN Mİ?

İNCELEME: ADNAN ÇELİK

Latife Tekin 80 sonrası Türkiye edebiyatının önde gelen isimleri arasında yer almasına rağmen bilinçli edebiyat okuru dışında pek tanınmış popüler bir isim değildir. Kayseri’nin bir köyünde doğan daha sonra İstanbul’a yerleşip köyden kente göçün birey üzerinde yarattığı bütün etkilenimleri bire bir yaşayan Tekin, yazdığı ilk kitap olan Sevgili Arsız Ölüm’de bu köyden kente göç hikâyesinin bütün olası dışavurumlarını büyük bir ustalıkla anlatısına taşır.

Yazar, anlatısına köyde yaşayan bir ailenin Anadolu’nun bütün otantik gelenekselliğini, yaşamlarındaki büyülü, cinli, perili ve efsunlu ayrıntıları taşıyarak adeta bir orta Anadolu mitolojisi inşa etmiştir. Anadolu halkının yaşamına yerleşmiş bütün sözlü kültür geleneğini kendi öz yaşam pratiğinin süzgecinden geçirerek adeta destansı bir yoğunluk içinde anlatısına taşıyan Tekin, yazdığı ilk kitabı olmasına rağmen edebiyat dünyasında oldukça derin bir etki uyandırmıştır.

Kimi edebiyat otoritelerince Gabriel Garciya Marquez’in yapıtlarına benzetilen Sevgili Arsız Ölüm gücünün büyük bir kısmını anadoludaki yoğun sözlü kültür geleneğinin böylesi büyük bir ustalıkla söyleme aktarılmasından alır. Yazar kendine özgü etkileyici üslubuyla adeta bir başyapıt yaratmıştır. Kitabın oldukça değişik bir tarzla yazıldığını ilk sayfalardan itibaren hissetmemek mümkün değildir. Çağdaş roman geleneğinin ana bileşenleri sayılan zaman, mekân ve olay olması gerektiği bağlamda kullanılmaktan ziyade adeta içice geçmiş ve hatta birbirlerinden ayırt edilemez olmuştur. Kitap genel olarak bu ana bileşenlerden olay lehine bir tavırla yazılmıştır. Klasik edebi metinlerde rastladığımız tasvir etme, betimleme, zaman ve mekân duygusunu güçlendirme yerine; sürekli birbiri üzerinden kayan bir olaylar dizisinin yoğun bombardımanı altında adeta bir göstergeler bolluğuyla karşılaşırız. Her sayfada olaydan olaya geçilen yoğun bir uyarıcı zenginliği karşısında okuyucuyu oldukça yoran ama olayın oluş sürecini sürekli canlı tutarak da okuyucuyu metnin zengin çağrışımsal alanına hapseden bir yapıt olarak okunan kitap son dönemlerde sık sık konuşulan postmodern roman kurgusuna da oldukça yakın gibi durmaktadır.

Hem modern roman kuramının bileşenlerinin muğlâk kullanımları hem de anlatının gerçekle, sözlü kültürün mitolojik kodlarını bir arada vererek adeta bir gerçeklik sorunu yaratması kitabı postmodern edebiyat kuramının gösterenlerine götürmektedir. Örneğin kitaptaki Dirmit karakterinin sürekli cansız nesnelerle konuşması, Atiye’nin öbür dünyayla bol bol iletişim kurması vb gibi durumlar ile kitapta sürekli olarak karşımıza çıkarılan gündelik hayata dair birtakım ayrıntıların bir arada verilmesi okuyucuyu gerçekle gerçekdışı arasındaki çizgide adeta desteksiz bırakır. Bazen öyle anlar olur ki neyin gerçek neyin gerçekdışı olduğunu kavrayamayacak kadar zihni karışan okur bir de eğer anadolunun o mitolojik öğelerine yabancı değilse iş içinden çıkılamayacak bir hal alır.

Kitabı post modern bir metin olarak kurgulamamıza kanıt olabilecek bir diğer ayrıntı da olayın geçtiği dönemde ülkede meydana gelen birtakım toplumsal durumların birebir verilmek yerine herkesin toplumsal bilinçdışında yer etmiş olan bazı çağrışım ve kodlar aracılığıyla aktarılmasıdır. Bu da postmodern kuramın bütün simgeciliğini taşıyan bir yöntemdir. Çünkü postmodern romanda kodlar, simgeler ve göstergeler konuşur. Her şey apaçık verilmek yerine birtakım metafor ve eğretilemelerle aktarılır.
tutunamayanlarJuly 10, 2013, 3:34
[1]
Çevrimiçi Üyeler
Üye Ziyaretçi