AHMET ALTAN VE KADINLIK ARZULARI
ADNAN ÇELİK
Ahmet Altan, son dönem Türkiye edebiyatının en popüler yazarları arasında yer alıyor. Yazdığı birçok kitap Türkiye’de satış rekorları kırdı, kırıyor. Nitekim son kitabı En Uzun Gece de daha şimdiden 1 milyon satış çizgisine ulaştı. Tabii bu “çok satma”yı sadece Altan’ın edebi yazarlığının güçlülüğüne bağlamak bir yanılsama olacaktır. Altan’ın iyi bir yazar olduğu belki kabul edilebilir ama bu iyi yazar olmanın ötesinde yazarın kitaplarında işlediği temaların kitlenin tüketilebilirlik kodlarına olan uygunluğu, kitaplarının kitle iletişim araçları sayesinde yapılan propaganda düzeyindeki reklamları ve son kitaplarının çıktığı yayınevinin kitap fiyatını oldukça ucuz bir düzeyde tutması gibi nedenler bir araya gelince “çok satma” denilen olgu doğal olarak gerçekleşiyor.
Ahmet Altan’ın edebi,sanatsal ve kültürel alanda üretmeye yönelik çok ciddi bir potansiyele sahip olduğuna kesinlikle inansam da yazarın bu derin potansiyeli oldukça yanlış ve körleştiren bir bağlamda kullandığını düşünmeden de edemiyorum.Yazarın bugüne kadar okuduğum bütün kitaplarında (İsyan Günlerinde Aşk,Aldatmak vd..)sürekli kendini tekrarlayan ve Türkiye toplumu gibi okuma bağlamında tamamen manipülasyona açık bir kitlenin tüketilebilirlik kodlarına oldukça uygun olan “kadın ve cinsellik” temasıyla belki çok sattıran,belki çok popülerleştiren,belki çok beğenilen ama böylesi bir yaratıcılığa sahip Altan için de kesinlikle sınırlayıcı ve tutsaklaştırıcı bir kısır döngüye tanık oldum.
Altan belki Türkiye gibi cinselliğin konuşulamadığı, anlatılamadığı, yaşanılamadığı ve sürekli bastırıldığı bir toplumda cinselliği böylesine açık ve sansürsüz bir şekilde anlatarak bir tabuyu kırmış oldu ama aynı zamanda bu temayı neredeyse bütün romanlarının merkezine yerleştirerek de manipülasyona yeterince açık olan kitlenin, bilincinin dumura uğratılmasında, kendi toplumsal gerçekliğine yabancılaşmasında gibi günümüzün apaçık gerçekliklerinin oluşmasına da belki de azımsanmayacak ölçüde bir katkıda bulundu.
Yazar genelde bütün romanlarında yukarıda da ifade ettiğim gibi sürekli “kadın ve cinsellik” bağlamında yazdı ve yine sürekli olarak da kadını bir arzu nesnesi,bir cinsel meta olarak sundu okurlara. Altan’ın kitaplarındaki bütün kadın karakterlerinin en belirgin ve değişmez özellikleri kendilerini sürekli olarak cinsellik üzerinden ifade etmeye zorlanmaları gerçeğidir.bu karakterlerin kendilerini bu cinsellik bağlamı dışında ifade edip konumlandırabilecekleri hiçbir sosyal,kültürel,iktisadi ve bilimsel bir temelleri yoktur.Kitaplardaki burjuva kadını,iktisatçı,aristokrat,hizmetçi,asistan vb bütün kadınların bu vasıflarına rağmen onları net olarak tanıyıp kodlayabildiğimiz tek alan cinsellik ya da çağrışımlar üzerinden hareket edersek yatak odasıdır.Yazar bütün romanlarında sanki bizde şu klasik koşullanmayı yaratmak istemektedir:kadın koşullu uyarıcı ve cinsellik ise koşulsuz uyarıcı.
Aslında yazarın yukarıda bahssetiğimiz bağlamda yazmasının tek nedeni sadece kendisi değil.bir tarafta sürekli yazan ve yazdıklarının okunmasının,çok satmasının verdiği toplumsal popülerliğin iktidarına bulanmış yazar;diğer tarafta ise günlük yaşamın acımasız çarkı arasında öğütülen kitlenin bastırılan,yasaklanan,hor görülen ve aşağılanan cinsellik duygusunu böylesi metinlerde bütün çıplaklığıyla yaşabileceği bir kaçış çizgisine olan isteği birleştiğinde,işte bu tarz hastalıklı bir simbiyotik ilişkinin olumsuzluğuna hapsedebiliyor bizleri.