Hazal Geyik
"Roman fert ruhunun olduğu kadar cemiyetin de aynasıdır. Sanatın ve romanın cemiyetten ayrıldığı doğru değildir. Bilakis bunlar ve bilhassa roman çözülüş halinde bulunan cemiyetlerin fert iştahlarına bölündüğünü gösteriyorsa bütün sosyologların gözlerini dört açtıracak unsurlar ve misaller veriyor demektir. Bu çözülüşün sebepleri ve mesuliyetini, içtimai vakaların aynasından başka br şey olmayan romanlarda yeni hadiselerin akislerinde ve gölgelerinde değil cemiyet bünyelerinde ve bunların geçirdikleri istihalelerde aramak lazımdır." diyen Peyami Safa, bir yazarın eserlerinin toplumsal olaylardan bağımsız bir içeriğe sahip olamayacağını belirtmiştir. Dönemine ve inkılapların getirdiği bunalıma, sorunlara sahit olan bir yazar olarak Tanzimat ile başlayıp, Cumhuriyet Dönemi ile süregelen batılılaşma konusunu bütün eserlerinde işlemiştir.
O zamandan başlayarak batılılaşma çabalarının gerçekleştirilmeye calışıldığı dönemde batılılaşma yalnız biçimsel, fiziksel bir anlamdan öteye gidememiştir. Batılılamanın toplumsal değişmedeki karşılığı, batı tarzı giyinen, yiyen, konuşan, modayı takip eden snop tipler ve taklitçi bir batıcılığı beraberinde getiren insanlar olmuştur.
Batıcılığın şekil ve mekana yayılma motiflerini Safa nın bir çok eserinde görmemiz mümkündür. Burdan hareketle toplumumuzun, batılılaşma kavramının ilk çıktığı dönemden bugüne tanımını yanlış bir sekilde benimsediğini, algıladığını söylemek yanlıs olamayacaktır. Bununla birlikte modern ve modern insana atfedilen iyi, yeni, çağın takipçisi, gelişmiş gibi kavramlar ile eski-yeni,modern ile gelenek arasında bocalayan insanın kimlik arayışını, yeni ile karşılaşan insanın şaşkınlığını, dönemin ahlak çöküntülerini, modern insanın huzursuzluğunu, manevi değerleri kaybolmuş insanların arayışını karakterleri üzerinden tasvir etmiştir.
Eserlerinde doğuyu ve batıyı temsil eden sembollere sıklıkça rastlanır. İnkılapların toplum üzerinde etkili olduğu dönemde yazdığı Fatih-Harbiye üzerinden örneklemek gerekirse; eserin adı olan Fatih, Şark'ı, Harbiye Garp'ı temsil etmektedir ve eserin içeriğinde modern yaşama karşı duyulan isteğin, degişimi tetikleyen en büyük unsur olduğu görülmektedir.
Din, ahlak kaygısı, gibi çeşitli konuların, yavaş yavaş eskiyen, eskiye ait tanımlar içinde yer aldığını görebiliriz.
Safa nın Eserlerinde ki mistik havanın yalnızca doğulu olarak tasvir edilmiş karakterlerde ve ailenin yaşlı bireyerinde görmemiz doğu nun maneviyatına bir gönderme olarak yorumlanabilir. Fertlerin, modern yaşama merakı ile gelenekleri bir anda terkebilir olması ve bu şekilde başlayan batıya ait olma, batıya yöneliş hareketinin, modern insanın yalnızlığını başlatan bir durum olduğunu söylemek yanlış olamaycaktır. Kimileri Safa'nın kalemini fazla didaktik olarak eleştiriyor olsada, gelenekçiliğin ya da geleneklerin bizde ki karşılığını buldurmaya yönelik olan yazınsal girişimlerinin gerekli ve o dönem içinde çağından bağımsız kalamayan bir yazar için olağan olduğu kanaatindeyim.
Eserlerinde kadın karakterler fazlaca yönlendirilmeye ve hataya düşmeye meyilli karakterler olarak karşımıza çıkar. Bunun sebebini de Fatih-Harbiye adlı romandan aldığım bir kaç alıntı ile tespit etmek mümkün olacaktır.
"Kadınlar, medeniyeti gözleriyle anlamaya mahkumdurlar. Bunlar: hakiki medeniyetçilerden daha bahtiyardırlar: Şekillerle iktifa ederler ve renklerin değişmesi onları eğlendirir. Fakat hakiki terakkiye inanan, kültür sahibi bir ingiliz kızının sukutu hayalini düşünün! Her şeye vasıl olmuş, fakat hiç bir şey bulamamıştır. İçlerinde intihar edenler var. Bu daha fena. Zira onlar için medeniyet, cazip bir renkler alaminden ibaret değildir. Onlar bütün ümitlerini ınsanlığın muhteva tekamülüne bağlamışlar ve büyük harp misaliyle de aldandıklarını anlamışlardır. Onlar ideal sahibidirler; bizimkiler fantazi düşkünü; onların aldanışı daha korkunçtur."
"Gördünüz mü? diye bağırdı. Medeniyet kadının gözlerine hitap eder. Kadınların çoğu ellerinin zarif bir hareketi için piyano çalarlar ve musiki onlar için güzel bir "pozisyondan" ibarettir."
Kadınların şekilciliğe dayalı yanlıs batılı anlayışı, batılılaşmayı ve medeniyet kavramlarını ne ölçüde konumlandırdıklarını Peyami Safa bu şekilde belirtmiştir.
Burdan hareketle, soyut şeylere dayalı kavramlarla bir medeniyet olmayacağına inanan, batının materyalist anlayışını benimseyerek mistik bütün havdan yoksun kadınları bu satırlarda görebiliriz.
Safa ya göre batılılaşma;
Peyami Safa batı kültür ve medeniyetlerinin ritmini ve asrın gereklerine uyulmasını ıster ancak batılılasmamış olmamamızın sebebleri meseleyi anlamamış olmamızdan ileri gelmektedir
Madde, ruh, insan, din, kavramlarına batılı bir şekilde anlam veremeyip Avrupa dan ihraç olan her şeyin anlam kaygısı taşımaksızın, kullanıldığıdır. Ona göre geçek modernleşme geçmişin birikimi üzerinden ilerleyen bir modernleşmedir.
Gerçek anlamda modernleşmeyi, modern adam tanımı üzerinden yapan Safa ya göre modern adam, üç zaman diliminde yaşamasını bilendir. Modernliği bugune münhasır olmadığı için devamlıdır. Geçmişi bugünü ve yarını aynı ölçüde temsil eder.
Safa ya göre, Doğu-Batı medeniyetleri arasında sıkışıp kalan Türk Milleti doğru bir modernleşme yöntemi ile kurtulabilecektir.
Garp'ın materyalist Şark'ın mistik yönüyle bir Doğu-Batı sentezi fikri onda oluşmuştur. Öyle ki inkılapların geçmişten bir kopuşla değil, eskinin temelleri üzerinden esinlenerek yapılması gerektiğini savunur.
Bu sentezin gerçekleşebilmesi için, 20.yy batısının çok iyi analiz edilerek batının ne olduğu anlaşılmalıdır. Genel olarak baktığımızda, batıcılara göre toplumların batılılaşmamasındaki en büyük etken din kurumları ve geleneksel degerlerdir. Onlara göre Çağın gereklerine uymak için modernleşmek adına bunlardan toplumu artındırmak gerekmektedir.
Ancak baktığımızda 1. ve 2. Dünya savaşı, Batı toplumlarının radikal pozitivizm içine sıkışıp kaldığını, ve onları olusturan değerlerden (Hıristiyanlık)yoksun oldukları görülebilir.
Pozitivizm her seye yetmemektedir. Batı içince bulunduğu manevi boşluğu gidermek için Doğu nun mistik havasına yönelmiştir. Doğu-Batı sentezinin bu anlamda etkili ve uygulanabilir bir tez olduğunu düşünüyorum.