DİL, ‘VARLIK EVİMİZ’
ASUMAN SUSAM
Dil, büyük yalnızlığımızı yaşamak için fırlatıldığımız gurbetimizde, öykümüz sonlanana kadar kalacağımız evimiz. Varlık evrenimiz. Sınırımız, sınırsızlığımız; gücümüz, güçsüzlüğümüz; içkinliğimiz, aşkınlığımız; tanımlarımız, tanımsızlığımız; var’ımız yoğ’umuz…
Dil ile kimlik arasında; dil ile özne arasında; dil ile toplumsal arasında, dil ile iktidar, dil ile cinsiyet arasında ne çok kördüğümler, inceldiği yerden kopan ipler, iplikler var.
Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır, derken Wittgenstein; ortaya koymaya çalıştığı şey dil ile düşünce arasındaki o iç içelikti. Dil ile zihin ve zihniyet arasındaki o kopmaz, iç içe geçmiş girift bağ… İşte içinde boğulduğumuz söylem cehennemi.
Dil kadın mıdır, erkek mi? ‘Kâğıt kadın, kalem erkekse’; yazılan hep kadın, okuyan hep kadın; yazan erkekse?
Dil cinsiyetsiz olsa ne çıkar; söylem erkekse?
Devlet erkek, ordu erkek, kurumlar erkek, kamu erkek ise.. Kadının sesi nerde çıkar, hangi dilden söyler muhabbet kuşu şarkısını? Kim dinler, kimler duyar o şarkıyı?
İktidarların (Devlet, ordu, aile, din…) bas bariton sesi çok oldu hizaya çekeli kadınlı erkekli hepimizi. Böldü parçaladı, tasnif etti, ayrıştırdı, kutucuklara yerleştirdi, sınırları belirledi; sonra hadi konuşun dedi, yazın, söyleyin. N’olacak ki sınırlar belli.
Bu sınırları aşabilen bir tek dil vardı, sonradan edindiğimiz, keşfettiğimiz, her birimizle bambaşka zenginleştirdiğimiz sanat’ın dili. O dilin şifreleriyle direnebilirdi insan, umut edebilirdi, gelişebilir, güzelleşebilirdi. O dil de cinsiyetsizdi.
Dilin cinsiyetini belirleyen toplumsal cinsiyetti. Kültürel olan… Toplumsal bilinçdışılıkla kuşaklarca aktarılan, roller kesilen, roller biçilen, kanıksanan, uyuşturan… Burayı bir tek sanat değiştirebilirdi. Ya da sanatın arenasına bu biçilenler, kesilenler giremezdi, girmemeliydi. Özgürlük ve özne bu bahçede en azından bütün korkulardan baskılardan azade… Ama o bahçenin sahipleri erkek kardeşlerimiz miydi ki bize açılan yerlerdeki tanımlanmalarımız cinsiyetlerimiz üzerindendi.
Sistemin yoközneler yaratma oyunu sanatla bozulabilirse ancak; sanatın diliyle karşı durmak varsa şiddete, savaşa, iktidar oyunlarına, haksızlığa… Burada dilin iktidar cinsinden söylemine cinsiyetsiz bir pencereden yanıt verilebilir.
Bu kolay mıdır; görünen o ki hiç değildir. Salt kamusal alanlarda ya da özel hayatlarda değil; sanatın gündeliğin dışına taşan soyutlayıcı alanında da zordur bu iş. Değil mi ki yazarları vardır bu toplumun bir de kadın yazarları; şairleri vardır bir de şair kadınları…
Ez cümle, toplumsal cinsiyetin dayatmalarının, iktidar söyleminin basıncının dışına çıkamayan bir zihniyet her yerde cinsiyetçi, baskıcı, zorba bir dili öznelerine kadın, erkek, eşcinsel fark etmez, dayatacaktır. Zihniyetin kodları buradan çözülmeyip, iktidarın kodları buradan deşifre edilmedikçe bu okuma, kavrama, anlama farklılıkları hep olacaktır. Birbirimizi daha az anlayıp daha çok yalnızlaşarak gurbetimizde trajik sonumuzu bekleyeceğiz.
* Bu yazı 5. Uluslararası İzmir Şiir Buluşmaları Kitabında yayınlanmıştır. Şiir Ve Dilin Cinsiyeti Paneline ilişkindir.