HALİL CİBRAN
09/07/13 | YORUM SAYISI 5 | GÖRÜNTÜLENME 7164 | Ters Dizgi
Yenilgi
Yenilgi, yenilgim, yalnızlığım ve kimsesizliğim.
Binlerce yengiden de bana değerli olan sen!
Dünyadaki tüm parlak başarılardan
sensin yüreğime yakın olanı!
Yenilgi, yenilgim, baskaldırım
ve de benim kendimle tanışmam.
Sayendedir ki, hala ben ayağı yere basan
ve solmuş defneler peşinde koşmayan
biri olduğumun bilincindeyim;
ve sende, yalnızlığımı buldum
ve de herkesten uzak,
ve de gururlu olmayı.
Yenilgi, yenilgim, benim parlak kılıcım
ve de kalkanım.
Gözlerinde okudum tahtı arayanın
kendi kendisinin kuluna dönüştüğünü.
Ve, bir kimsenin derinliklerindeki
esasını anlayabilmemiz için
onun gücünü söndürmemiz gerektiğini.
Ve ancak böylesine olgunlaştıktan sonradır ki,
bir meyvenin tadına varılabildiğini.
Yenilgi, yenilgim,
benim sözünü sakınmaz yol arkadaşım
şarkımı, bağrışmalarımı, sessizliklerimi hep duyacaksın.
Ve senden baska hiçkimse bana söz etmeyecek
kanat çırpınmalarından ve deniz kabarmalarından
ve de geceleri yanan dağlardan.
Ve sen, tek başına
ruhumun sarp ve kayalık
yollarından tırmanacaksın.
Yenilgi, yenilgim, benim ölmez cesaretim
sen ve ben fırtınada birlikte güleceğiz;
ve biz ikimiz, derin mezarlar kazacağız
içimizde ölmekte olanlara;
ve tutunacağız, tüm gücümüzle,
güneşin karşısında;
ve de tehlikeli olacağız.
Tilki
Tilkinin biri güneş doğarken kendi gölgesine bakmış ve demiş ki: “Bugün öğle yemeğinde deve yiyeceğim.” Ve tüm sabahı deve arayarak geçirmiş. Ama öğleyin gölgesini tekrar görmüş ve demiş ki: “Fare de olur.”
Korkuluk
Bir seferinde bir korkuluğa dedim ki: "Bu uzak tarlada durmak seni yoruyor olmalı."
Ve o dedi ki: "Korkutmanın keyfine doyum olmaz ve hiç tükenmez ve ben de hiç sıkılmam."
Bir dakika düşündükten sonra dedim: "Doğrudur, çünkü ben de o keyfi tattım."
Dedi ki: "Sadece içi samanla doldurulmuş olanlar bunu tadabilir."
Sonra bana iltifat mı etmiş yoksa küçümsemiş midir, bilemeden ondan ayrıldım.
Bir yıl geçti, bu süre zarfında korkuluk filozofa dönüştü. Yeniden ona uğradığımda, iki karganın şapkasının altında yuva yaptıklarını gördüm.
Savaş
Günlerden bir gün sarayda bir ziyafet veriliyordu ve bir adam gelip kendini prensin ayaklarının dibine attı ve tüm konuklar ona baktı; gördüler ki adamın bir gözü çıkmış, göz oyuğundan kan akıyor. Ve prens adama sordu, “Sana ne oldu?” Ve adam cevap verdi: “Ah prens, ben meslekten hırsızım ve bu gece, ay olmadığı için sarrafın evini soymaya gittim ve tam cama tırmanmıştım ki, hata yapıp dokumacının evine girdim, karanlıkta dokuma tezgahına çarptım ve gözüm çıktı. Ve şimdi Prens, dokumacıya karşı adalet talep ediyorum.”
O zaman Prens dokumacıyı çağırttı, o da geldi ve ona gözlerinden birinin çıkarılması gerektiği bildirildi.
“Aman Prensim,” dedi dokumacı, “Karar adildir. Gözlerimden birini almanız doğrudur. Ama heyhat! Dokuduğum kumaşın her iki yanını da görebilmem için bana ikisi de lazım. Yalnız bir komşum var, kunduracıdır, onun da iki gözü var ve mesleğinde iki göz şart değil.”
O zaman Prens kunduracıyı çağırttı. O da geldi. Kunduracının iki gözünden birini aldılar.
Bu kardeşimle benim aramda, bir aile meselesidir
-Bir tarlakuşu ile bir kartal yüksek bir tepenin kayalıklarında karşılaştılar. Tarlakuşu dedi, “İyi günler olsun,Efendim.” Ve kartal onu bir süre süzdükten sonra isteksiz, seslendi. “İyi günler.” Ve tarlakuşu dedi, “Umarım keyfiniz yerindedir, Efendim.” “Evet,” dedi kartal, “Keyfimiz yerindedir. Ama bilmez misin ki biz kuşların kralıyız ve biz söz söylemeden senin konuşmaya hakkın yoktur?” Tarlakuşu dedi, “Ben aynı aileden olduğumuzu sanıyorum.” Kartal onu küçümseyen bakışlarla baktı ve dedi, “Seninle benim aynı aileden olduğumuzu kim söyledi ki?” Ve tarlakuşu dedi, “Ama size şunu hatırlatayım; ben de sizin kadar yükseğe uçabilirim ve şarkılarımla bu dünyanın diğer yaratıklarına mutluluk veririm. Oysa siz kimseye ne keyif ne de mutluluk verirsiniz.”
Ve kartal öfkelendi, ve dedi, “Keyif ve mutlulukmuş! Seni gidi küçük ukala yaratık!
Seni gagamın bir darbesiyle mahvedebilirim. Boyun ancak ayağım kadar.” Ve tarlakuşu uçarak kartalın sırtına kondu ve tüylerini yolmaya başladı. Kartal küçük kuştan kurtulmak için hızla yükseldi, tedirgin. Ama olmadı. Sonunda küçük yaratık sırtında, yüksek tepenin üzerindeki kayaya kondu; hiç bir zaman bu kadar öfkelenmemişti; kör talihine lanetler yağdırıyordu durmaksızın. O sırada, küçük bir kaplumbağa çıkageldi ve bu görüntüyü görünce gülmeye koyuldu. Öyle çok güldü ki, neredeyse sırt üstü devrilecekti. Ve kartal kaplumbağaya baktı ve dedi, “Sen ey ağır, yerlebir, sürüngen yaratık; neye gülüyorsun?” Ve kaplumbağa dedi, “Görüyorum ki ata dönmüşsün ve küçücük bir kuş seni sürüyor; ama küçük sürücün senden daha iyi.” Ve kartal dedi, “Sen kendi işine bak. Bu kardeşim -tarlakuşuyla- benim aramda, bir aile meselesidir yalnızca.”
Bilgili ve Yarım Bilgili Olmak
Dört tane kurbağa nehrin kenarında nehir boyunca uzanmış bir kütüğün üzerinde otururken kütük aniden bir akıntıya yakalanır ve yavaşça nehirden aşağı sürüklenmeye başlar.
En sonunda ilk kurbağa, “Aslında bu kütük en muhteşem kütük. Sanki canlıymış gibi hareket ediyor. Böylesine bir güzelliğin daha önce fark edilmemiş olması tuhaf” dedi.
Ardından ikinci kurbağa dile geldi ve dedi ki: “Hayır sevgili dostum, bu kütükte tıpkı diğer kütükler gibi ve hareket edemez. Şu anda bizi kütüğün üzerinde hareket ettiren ve denize doğru ilerleyen şey nehrin ta kendisidir.”
Kütük üzerindeki üçüncü kurbağa, “Hareket eden ne kütük ne de nehir. Hareket eden bizim düşüncemiz. Düşünce gücü olmaksızın hiçbir şey hareket etmez” dedikten sonra üç kurbağa gerçekte neyin hareket halinde olduğu hakkında tartışmaya başladılar. Atışma giderek hararetlendi ancak fikir birliğine varılamadı.
Bir ara üçü birden, o ana kadar dikkatlice tartışmayı izleyen ve sessizliğini koruyan dördüncü kurbağaya dönerek fikrini sordular.
Bunun üzerine sessizliğini koruyan dördüncü kurbağa dedi ki: “Hepiniz haklısınız ve hiçbiriniz haksız değilsiniz. Hareket kütükte, suda ve aynı zamanda düşüncemizde.”
Diğer üç kurbağa çok sinirlendi, hiçbirisi bir diğerinin tamamen haklı olduğu gerçeğini kabullenmeye niyetli değildi.
Birden çok tuhaf bir şey oldu. Uzlaşamayan üç kurbağa hep birlikte dördüncü kurbağayı kütüğün üzerinden nehre ittiler.
[1]