JACQUES DERRİDA
Caner Kaplan
Jacques Derrida 15 Temmuz 1930 El - Biar' da( Cezayir ) doğdu;8 Kasım 2004’te Paris’te öldü. Fransız bir filozof, edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusudur. Derrida’nın etkinliği yalnızca felsefeyle sınırlı olmamıştı yaşamında özellikle 1960'lardan sonra yoğunlaşan siyasal konjonktür içinde, ırkçılık karşıtı hareketlerde yer almıştır. Fransa'daki Cezayir'li mültecilerin haklarını desteklediği ve ayrıca Soğuk Savaş dönemi Çekoslavakya' sının muhalif hareketlerini desteklediği ve bu nedenden dolayı 1982 yılında aynı ülkede tutuklanmış olduğu bilinmektedir ünlü filozofun. Körfez savaşı sırasında ise Alman filozof Jürgen Habermas'la birlikte “Frankfurter Allgemeine”de kaleme aldıkları bir yazıda, dünya entelektüellerini ABD'nin Irak'a karşı giriştiği saldırıya tavır almaya ve Avrupa'nın dünyadaki yerini yeniden tanımlamaya giriştiği bilinir.
Paris’te Ecole Normale Superieur'de ve Sorbonne Üniversitesi'nde okudu.1970'lerden itibaren Paris ve ABD'deki Johns Hopkins, Yale, Harvard, Kaliforniya Üniversitelerinde akademik kariyerini sürdürdü. Geliştirdiği yöntem ve kavramlar edebiyat eleştirisinden sosyolojiye, kimlik sorunundan felsefeye bütün düşünsel alanlarda etkisini gösterdi ve sarsıcı sonuçlara yol açtı. Michel Foucault, Gilles Deleuze, Fellix Guattari gibi ünlü Post yapısalcı Felsefe'nin ya da başka bir deyişle yapısalcılık–sonrası teorinin kurucu öncülerinden biridir.
1960'lı yıllardan itibaren geniş bir entelektüel kesimin dikkatini çekmeye başladı. Özellikle düşünce tarihine yönelttiği köktenci eleştiriler ve yazmanın yani yazı'nın doğasıyla ilgili teorik önermeleri önemsendi. J.J.Rousseau, Friedrich Nietzsche, Andre Gide, Paul Valery, Albert Camus gibi yazarları erken dönemde okuyan Derrida, Bergson ve Sartre etkisiyle felsefe çalışmalarına yönelmiştir. Bu yönelim sonrasında, sürekli felsefenin ve düşüncenin kıyılarında dolanacak, düşünce tarihi içinde geri alınması ya da yok sayılması olanaksız olduğunu görecek ve bu alanda müdahaleler gerçekleştirecektir.
Daha sonra J.Derrida “yapısökümcülük” denilen Derrida’cı yöntem olan, yani metnin derin yapılarını ayrıştırmayı hedefleyen, yöntemsel yaklaşım edebiyat kuramı olan dilbilim, felsefe, hukuk, sosyoloji, kültür kuramı, mimarlik gibi disiplinler başta olmak üzere birçok alanda yeni açılımlar getirdiği felsefesini geliştirecektir.
Onun çalışmaları köktenci bir şekilde, Platon’dan günümüze çeşitli ve karşıt eğilimlerle gelmiş olan metafizik ve felsefenin sorgulanması ile böyle bir sorgulama ışığında örneğin Marx, Freud ya da Nietzsche gibi düşünürlerin yeniden değerlendirilmesi olanağını sağladı.
Yapısalcılık’tan Sonra
Derrida, Dil’i yeniden sorunsallaştırır. Dolayısıyla yapısalcılığı özellikle Sausseure’ü ve Levi-Strasuss’u da kendi sınırlılığı çerçevesinde sorunsallaştırır. Ona göre, dil, yapısalcıların sandığı ve gösterdiklerinden çok daha fazla oynak ve belirsiz bir şeydir. Anlam, karşıtlık içinde başka bir anlama gönderme yapmaksızın doğamaz ve anlamın sınırları Dil'in tarihselliği içersinde sürelki yer değiştirir; çünkü göstergeler her zaman başka anlam bağlamlarından geçerler, başka anlamlara gelirler, asla kapatılamazlar. Bağlamdan, bağlama değişen göstergeler zincirinde anlam, dolayısıyla durmadan değişen bir nitelik arz eder. Derrida bağımsız bir gösterilenler alanının olamayacağını ileri sürer. Burada iki önerme belirginleşir:
Birincisi, bağımsız bir gösterilenler alanının olanaksızlığı ve ikincisi hiçbir şekilde ya da herhangi bir şekilde bir gösterge dizgesinden kaçılamayacağıdır. De La Grammatoligie 1967’de yayınlandı. O dönem yayınlanan, yazı üzerine diğer iki ayrı çalışmasıyla birlikte bunlar; Derida’nin çizgisinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bu metinler Fenomenoloji ve Edmund Husserl’i, Dilbilimi ve Ferdinand de Sausseure’ü, Psikanalizi ve Jacques Lacan’ı, Yapısalcılığı ve Levi-Strasuss’u eleştiriye aldığı temel ve öncü çalışmalardır.
Yapısalcılığı ve fenomenolojiyi, bir yapısalcının ve fenomenologun yapamayacağı şekilde, kendi içinde mantıksal sonuçlarına götürerek dilin ve yapı'nın merkeziligini sorunsallaştırdı. Buna bağlı olarak yapıların tarafsızlığı önermesini bu düzlemde geçersiz kıldı. Yapısalcılık iç-ögelerinin ayrımı olarak yapıyı tanımlamakla geleneksel felsefedeki "Merkez " anlayışını yerinden etmişti. Derrida, bu noktada yapıların merkeziliğine yönelik eleştirisiyle devreye girer ve yapısökümcülüğü oluşturarak yapısalcılığı yerinden eder. Yapısöküm, burada, Deconstruction’un Türkçe karşılığı olarak kullanılmaktadır.
Başka yerlerde bunun yapıbozum ya da yapıçözüm olarak karşılandığı da görülür. Derrida’nın yapısalcı Dil anlayışına itirazı, kendisinin asıl temel sorgulama konusu olan mevcudiyet metafiziği [bu terim başka bazı çevirilerde "Bulunuş Metafizigi" olarak çevrilir] dediği geleneksel düşünce yapısına karşı itirazının temelini oluşturur. Mevcudiyet metafizigi, Platon’dan Husserl’e ve yapısalcılığa kadar uzanmaktadır. Ve sonuçta hepsi bağımsız bir mevcudiyet ya da varlık alanının olduğu varsayımından haraket ederler; oysa Derrida, göstergelerin ya da işaretlerin işaret ettiği ve bu göstergelerden, tamamen bağımsız bir alanın olanaksızlığını ileri sürer ve gösteren'den bağımsız bir gösterilen'in mümkün olmadığını ortaya koyar.
Buna göre, anlama işaret eden işaretlerden ya da göstergelerden bağımsız bir anlam alanının olamayacağı gösterilmiş olunur, yani hiçbir koşula bağlı olmayan bir bulunuşun ya da mevcudiyetin söz konusu olamayacağı belirtilir. Şu anda bulunuş, dil bağlamında sözkonusu olamaz. Çünkü " Aşkın bir gösterilen yoktur ".Her gösteren, başka bir göstereni gösterir ve buradan elde edilecek olan yalnızca mevcudiyet değil anlama kaynaklık eden"Gösterge Zincirleri "dir. Böylece "Anlam Oyunu" sonsuz/bitimsiz bir oyuna dönüşür.
Ses - Merkezcilik Ve Söz – Merkezcilik
Derrida’nın ses-merkezcilik’i ve söz-merkezcilik’i reddedişi de tam bu noktaya ilişkindir. Bunların yapılarını sökerek Derrida, mevcudiyet metafiziginin örtülerini kaldırır. İdea, Tanrı, Akıl ya da Madde gibi merkezlerin başka nosyonlara dayanak olmaları sözkonusu olamaz Derrida'ya göre. Çünkü "aşkın bir göstergenin yokluğu" sözkonusudur. Dolayısıyla, yazı karşısında ses’e ve söz’e öncelik ve ayrıcalık verilmesi de anlamsızdır. Söz-yazı ayrımının kendisi bizzat, bu metafiziksel düşüncenin ürünüdür, yani belirli bir merkez üzerinde ikili karşıtlıklarla işleyen felsefe geleneğinin bir sonucudur. Her tür metafiziksel düşünce Derrida'ya göre ikili karşıtlıklarla taşınır. Madam Sarup bunları şöyle belirtir:
gösteren/gösterilen,duyulur/düşünülür,konuşma/yazı,söz/dil,artzamanlı/eşzamanlı,uzam/zaman, edilgenlik/etkenlik. Ayrıca bunlara daha ideolojik kullanımları olan ikilikleri de ekler: madde/tin,özne/nesne,yanlışlık/dogruluk,bedeb/ruh,temsil/mevcudiyet,görünüş/öz,içsel/dışsal vb. gibi. Derrida, yapısalcıların bu ikilikleri fazla sorgulamadan kabul ettiklerini söyler. Bu karşıt terimlerin her biri ancak diğerinin var olmasıyla birlikte var olurlar. Derrida bunu anlamanın yöntemsel araçlarını geliştirir yapısökümcülüğü ile. Söz-Yazı ayrımı, metafiziğin en gizli ve güçlü argümanının kalbindir ve kabul edilemezdir; Çünkü Derrida’ya göre, geleneksel düşüncede konuşmanın birincil konuma çıkarılmasının gerisinde"Bulunuş Metafiziği"nin temel mantığı yatmaktadır.
Buna göre konuşmada, konuşan kişi ürettiği sözle eşanlamlı bulunmakta yani sözüyle arasında zamansal ya da uzamsal bir uzaklık olmamaktadır. Bu doğrudanlık, konuşmada, dolayısıyla ses ve söz’de, konuşan kişinin ürettiği söz ve o söz aracılığıyla anlatmaya çalıştığı şey arasında bir örtüşme yani özdeşlik olduğunu varsayar. Başka bir deyişle, anlamın söz'de içkin olduğunu kabul edilir burada. Derrida bunun böyle olamayacağını gösterir. Şimdi burada var oluş, söz’ün içinden belirlenebilecek bir şey değildir. Yazı için geçerli olan söz için de geçerlidir; her söz söyleyenin ve söylenenin yokluğunda söylenmiştir, dil’e gelen aşkın bir gösterilene asla işaret edemez.
Logos'un Sökümü
Derrida yaptığı yapısökümcü okumalarla, klasik felsefenin, yani Derrida'ya göre mevcudiyet metafiziğinin bilinçdışı kaynaklarını ortaya koymaya çalışmış, metinin yapısındaki ikili karşıtlıkları sorunsalaştırmış ve böylece mevcut düşünüş yapısını sökmeyi denemiştir. Bir "merkez" ve "dışarısı" olduğu varsayımına karşı, Derrida'nın ünlü argümanı ve sav sözü şöyledir:
Metnin dışında hiçbir şey yoktur. Bu noktada, Derrida’nın çalışmasında Logos'a yönelik temelli itirazların geliştirildiği görülür. Batı felsefesi'nde hem söz hem de akıl anlamına gelir Logos. Derrida’nın eleştirisinin tam da bu hedeflere yöneldiği açıktır. Burada metafizik bir varlık görüşü gizlidir çünkü ve Derrida, bir yandan akıl'ın konumunu sorunşallastırarak bir yandan da söz-merkezcilik'in yapısını deşifre ederek, mevcudiyet metafiziğinin ardındaki temel dayanak olan Logos'un sökümünü gerçekleştirir. Bunun sonucunda özne'nin metafizik mevcudiyet fikrinin merkezindeki konumu sona erdirilir. Söz ve akıl sahibi özne artık metafizik mevcudiyetin merkezi dayanak noktası degildir.
Bazı Yapıtları:
1. De la Grammatologie,1967
2. La Dissemination (Yayılım),1972
3. Marges de la philosophie (Felsefenin Kıyıları),1972
4. La verite en peinture(Resim olarak gerçek), 1978
5. La cartepostale(Kartpostallar),1980
6. Psiche,inventions de l’autre (Psiche,Ötekinin icatları),1987
7. Du Droit a la philosiphie ( Felsefe Hakkı Üzerine),1990
8. Apories(Çatışkılar),1996
9. L’Autre cap (Öteki Hedef Başka Baş)1991,(M.Başaran, Bağlam yay. 2003)
Türkçede yapıtları:
1.Marx’ın Hayaletleri, 1993(çev: A.Tümertekin, Ayrıntı yay.,2001).
2. Marks ve Mahdumları,2002.
3. Şiir Nedir?, (çev: Ahmet Sarı/Abdullah Arslan, Babil yayınları).
4. Mahmuzlar/Nietzsche’nin Üslupları, Babil yay.
5. Tutkular, Melih Başaran, Bağlam yay.
6. Bağışlama ve Kozmopolitizm,2005 çev: Ali Utku - Mukadder Erkan Birey yay.
Kaynaklar
1. Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm, Madan Sarup, çev: Abdülbaki Güçlü, Bilim ve Sanat yay.
2. Edebiyat Kuramı, Terry Eagleton, çev: Tuncay Birkan, Ayrıntı yay.
3. Derrida,1997 yılında İstanbul'a gelmiştir. Katıldığı seminerlerdeki sunular sonradan kitaplaştırıldı. Bkz: Pera Peras Poros, Jacques Derrida ile birlikte disiplinler arası çalışma, yay. haz. Ferda Keskin, Önay Sözer, Y.K.Y., İstanbul, 1998 ).
Caner Kaplan