Hine'nin fotoğrafları, 20. yüzyılın ilk yıllarında yaşanan büyük boyutlu insani dramın başlıca aktörleri olan, işçi sınıfının, göçmeyenlerin, çalışan çocukların ve savaşın tanıklarıdır.
1903-1913 yılları arasında milyonlarca insan, yeni bir yaşam umuduyla "yeni kazandıkları adlarıyla ve eski dünyadan taşıdıkları bagajlarıyla" New York limanlarına akın ediyordu. Lewis Hine'ın Ellis adasında çektiği işçi fotoğrafları, bu büyük olayı ve sonuçlarını işleyen "epik şiirler", "Ayakta kalmak için bizim kıyılarımıza gelen ve sonra da bizi ayakta tutanların onuruna yazılmış şiirler" olarak tanımlanmıştır.
Yeni bir hayata başlamak umuduyla, kölelik koşulları içinde Amerika'ya gelen göçmenleri amerikan sanayinin vahşi sömürü koşulları bekliyordu. Lewis Hine'in, işçilere duyduğu sevgi, onların yaşam koşullarını değiştirme isteği, çocukların çalıştırılmasına duyduğu tepki, salt bir aydın tepkisi değildi. Haftada altı gün, 13-14 saat sefalet ücretiyle çalışmak zorunda bırakılmaları, Hine'ın içini sınıf kiniyle doldurdu. Ve kendini, bu insanların yaşamlarına karşı sorumlu hissetti. Objektifini "aşağıdakilerin" öykülerini anlatabilmek için sömürü çarklarına çevirdi. Amerikan rüyasına sırtını dönen Hine, geleceği, çürümüş duvarlar arasıda, penceresiz evlerde yaşayanlarda gördü. Yok sayılanların sözcüsü olmayı seçti.
Lewis Hine'nin, çalışma koşullarını, yoksul mahalleleri ve çocuk işleri konu edinen fotoğrafları, zulme ve sömürüye karşı bir silah olarak, daha iyi bir yaşam kurmalarına yardım amacıyla birçok dergide, raporda kullanıldı. Fotoğrafları sömürünün, haksızlığın sarsılmaz kanıtlarıydı. Hine, gerçek dünyanın gerçek insanlarını çekiyordu.
Amerikan kıyılarına yeni bir hayat için çıkmış olanlar Amerikan burjuvazisi için ucuz işgücünden başka bir şey değildi ve buna çocuklar da dahildi. Uzun ve ağır çalışma koşulları, kötü evlerdeki yaşam çocukların gelecek umutlarını daha yeşermeden tüketiyordu. Bu gözlemlerini Çocuk Emeği Bülteni'nde yazdı: ".yıllardır Maine'nin konserve fabrikalarından Teksas'ın tarlalarına binlere sanayi topluluklarında, sürüklenip duran çocuk işçileri izledim. Onların trajik hikayelerini dinledim ve kazanma şanslarının bulunmadığı bu endüstri oyunundaki mücadelelerini gördüm. Keşke edindiğim deneyimleri, tanık olduğum yaşamları size kuşbakışı izletebilseydim."
Lewis Hine'nin çabası boşa gitmedi ve çocuk emeğinin korunmasında önemli katkılar sağladı. Hine'nin Ulusal Çocuk Emeği Komitesi (National Child Labor Committee) için yaptığı çalışmalar nedeniyle ölüm tehlikeleri atlatıyor, tehdit ediliyor, saldırıya uğruyordu. Çocuk emeği üzerindeki dizginsiz sömürünün kamuoyu tarafından bilinmesini istemeyenler Hine'yi engellemeye çalışıyordu. Patronlar sanayide çocuk çalıştırılmasını normal buluyor ve doğal yaşamın bir uzantısı olarak görüyorlardı. E diyorlar ki, ".niçin çocuklar annelerinin yanında çalışmayacakmış. Çocuklar annelerinin yanında daha güvenli olurlar." Hine yılmadı, fabrikalarda, atölyelerde işçileri çekebilmek için kılıktan kılığa girdi. Patronların karşısına bazen bir serseri, bazen bir pazarlamacı olarak çıkıyordu. Yangın müfettişi, sigortacı, İncil satıcısı. Fotoğraf çekebilmek için her yolu deniyordu. Fabrikaya girmeyi başaramadığında erken saatlerde işçi evlerini ziyaret ederek yorucu ve uzun bir güne başlayacak olan çocuk işçilerin fotoğraflarını çekiyordu.
Lewis Hine, kaba bir saptayıcı, estetikten yoksun bir aktarmacı değildi elbete. Fotoğraf estetiğinin bilincindeydi ve bu konuda teorik çalışmalar da hazırladı. Fotoğraf yazarları Hine için, "Çalışma mekanları ve koşulları düşünüldüğünde fotoğrafları daima iyi hatta mükemmeldi" diyorlar.
Belirsizlik içinde, kaygıyla, korkuyla bekleşen göçmen işçilerin içinden fotoğrafını çekeceği göçmen ya da işçiyi kalabalıktan ayırıp bir köşede fotoğrafını çekiyordu.
Bunun için 5x7'lik basit makinesini (view camera) hızla tripotuna yerleştirmeli, flaşını hazırlamalı, çekmek istediği duyguyu açığa çıkarmalı ve deklanşöre basmalıdır. İkinci bir poz olanağı olmadığı için bunu bir kerede başarmalı ve yakalanmadan, oradan hızla uzaklaşmalıdır. Birçok riski göze alarak bunu defalarca tekrarladı.
Birinci Dünya Savaşı başladığında objektifini savaşa çevirdi ve savaşın yıkımını görüntüledi. 1920-1930 yıllarında tekrar Amerika işçi sınıfını çekmeye başladı. Empire State Building'te çalışan işçilerin 1000'den fazla fotoğrafını çekti. Fotoğraflarını Çalışan Adamlar (Man at Work) isimli bir kitapta topladı. Gökdelen iskelelerinde çekilen fotoğraflar aynı zamanda çalışanları yüceltiyordu. İşçilerin portreleri ile emeği ve işçileri övdü, onları Amerika'nın gerçek sahipleri olarak sevdi.