Savaşın fotoğrafı dendiğinde kaçınılmaz olarak ilk akla gelen isin Capa olacaktır. Hayatı boyunca fotoğrafladığı beş büyük savaş ve elli yakın çatışma bu iddiayı doğrular niteliktedir. Capa, gerçek ismiyle Andre Freidmann 22 Haziran 1913 yılında Budapeşte’de dünyaya gelmiştir. Gençlik yıllarında, akıl hocası şair ve ressam Lajos Kassak’ın önderliğinde kurulan, kendilerini sosyalizm ve avant-garde sanatlara adamış entelektüel bir topluluğa katılır. Topluluk tarafından çıkartılan “Munka (İş)” adlı dergide ilk kez Lewis Hine ve Jacob Riis gibi 19.yy Toplumsal Gerçekçi fotoğrafçıların fotoğraflarının yayınlanması ile fotoğrafla tanışır . 1931 yılında Macaristan’da bir dönem Komünist partisi üyesi olduğu ve Amiral Miklós Horthy anti-semitist politikalarına direnen işçi hareketi içerisinde yer aldığı için soruşturmaya uğrar ve ülkesini terk etmek zorunda kalır.
Göç ettiği Berlin’de ilk Leica fotoğraf makinesine sahip olur. Berlin’de edindiği fotoğraf makinesi ve ardından gelen foto muhabirlik, onda gençliğinden beri ilgili olduğu politika ve edebiyatı bir araya getirebilme düşüncesini uyandırmıştır. Bu yolda, Berlin’de kendisi gibi fotoğrafçı ve göçmen olan sevgilisi Gerda Taro ile “Dephot” Fotoğraf ajansına girer. Burada ilk kez yerel haberlerde fotoğraf çalışmalarını sürdürür. Ağırlıklı olarak karanlık oda asistanı olarak ajans çalışmalarına katılır. İlk uluslar arası haber başarısı Kopenhag’da Troçki’nin katıldığı bir toplantıda çektiği fotoğrafların İngiltere’de yayınlanması ve dikkat çekmesiyle gelir.
1933 Reichtag yangının ardından, Hitler’in yükselişinin olası sonuçlarını göz önüne alarak Almanya’yı terk eder. İlkin Viyana’ya gider ve diğer Dephot üyeleri ile birlikte birkaç ay burada kalır. Ardından bir süre Budapeşte’ye döner ve en son Paris’e yerleşir. 1935 yılında Dephot Ajansındaki eski bir patronunun bazı Alman Dergileri ile yaptığı anlaşmalar uyarınca İspanya’ya ilk yolculuğunu gerçekleştirir. Burada gerçekleştirdiği ilk foto-röportaj San Sebastian kentinde boksör Paolino Uzcudun’un günlük hayatını anlatan çalışmadır. Ardınadan Madrid’de ikininci röportaj çalışması, helikopter mucidi Juan de la Cierva röportajıdır. Aynı yılın Nisan ayında Sevilla’ya gidererk burada gerçekleşen Kutsal Hafta kutlamalarını fotoğraflar. Bu dönemde Capa, İspanyolların yaşam tarzından ve sıcak ilişkilerinden o kadar çok etkilenir ki, kendini Roberto olarak çevresine tanıştırır. 1936 yılında, İspanya’da seçilmiş hükümete karşı, oluşturulan General Francisco Franco önderliğindeki faşist ve monarşi müttefikliğinin yol açtığı iç savaşın ortasında kalır. Almanya’dan destek alan Franco veCumhuriyeti savunan ve faşizme karşı çıkan çok uluslu güç arasındaki bu savaş Robert Capa’nın baş yapıtları sayılabilecek fotoğraf çalışmalarını gerçekleştirdiği dönem olarak dikkate değerdir.
Capa, 1936-1938 yılları arsında sevgilisi ile hem cephede, hem de cephe gerisinde, iç savaşın kendisini ve izlerini fotoğraflar. Burada yaptığı çalışmalar uzun röportajlar şeklinde önce editörlüğünü Lucien Vogel’in yaptığı “VU” dergisinde ardından “Life” gibi geniş okur kitlesine sahip dergilerde yayınlanır. “Vu” dergisinde yer alan foto-röportajı cephe gerisinde Barcelona şehrini anlatan, Life dergisinde yayınlanan röportajı ise “This is War/Bu Savaştır” ismiyle sıcak savaşı görüntüleyen çalışmalatdır. Life dergisinde yayınlanan çalışmasınde yer alan Cordoba cephesinde, 5 Eylül 1936 tarihinde çektiği “Düşen Asker” isimli fotoğraf, hem Capa’nın ününü pekiştirmesini sağlamıştır. “Düşen Asker” fotoğrafı 20.yy en akılda kalan, en çok tartışılan fotoğraflarından biri olmuştur. İspanya iç savaşı Capa için aynı zamanda, sevgilisi Gerda Taro’nun ani ölümü ile başarıyı ve yıkımı bir arada yaşadığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. 1938’de savaşın ardından İngiltere’de “Picture Post” dergisinde, savaşın ilk günlerinden Madrid’in tam olarak teslim olduğu güne kadar süren çalışmaları yayınlanır. Picture Post dergisi Capa’ya günümüze dek kabul görecek olan “Dünyanın en büyük savaş Fotoğrafçısı” nitelendirmesini yapar. İspanya fotoğraflarının bir değerlendirmesi yapılırsa, Capa’nın fotoğraflarında sıcak savaş kareleri, savaş ardında göç olgusu ve yıkıma ağırlık verdiğini gözlemlememiz mümkündür. Fotoğraflarında hayatı hem doğrudan hem de dolaylı olarak felce uğratan savaşın yıkıcılığını görmemiz mümkündür. Ancak, bir taraftan Capa’nın insanın yaşama dört elle sarılmasının izlerini de sürmektedir. Örneğin Barcelona’da savaşın en sıcak günlerinde parkta oturan sevgililer savaşın içerisinde var olmaya yaşam mücadelesi olarak okunabilir. Capa sadece bu savaşta değil aynı zamanda, diğer savaş fotoğraflarında teknolojinin yıkıcılığını da gözler önüne sermiştir. Özellikle ikinici dünya savaşında bu yıkımın en ürkütücü izlerini sürmüştür.
İspanya savaşının ardından Paris’e dönen Capa, Almanların işgalinin ardından A.B.D.’ye yerleşmek zorunda kalmıştır. Burada bir süre sonra Amerikan vatandaşlığına kabul edilmiştir.
2. Dünya savaşı sırasında, Normandiya Çıkartmasını izleyen günlerde müttefik ilerlemesini, İsrail Devletinin kuruluşuna uzanan süreçte ilk Arap-İsrail savaşını, Fransız kolonyalistler ve Vietnamlılar arasındaki savaşı görüntülemiştir. Bu süreç içerisinde gerçekleştirdiği en önemli girişim 1947 yılında Magnum Ajansının kurulmasına öncülük etmesidir. Yakın dostu David Seymour ile başlattıkları girişim daha sonra büyüyerek, dönemin en önemli foto-muhabirlerini bünyesinde toplayacaktır. Capa bir taraftan Paris’te Magnum yöneticiliğini sürdürürken, diğer taraftan 1954 yılında Hindiçin’de mayına basarak ölmesine kadar sürecek olan foto-röportaj çalışmalarına devam etmiştir.
Capa’nın silahsız ve gönüllü olarak savaşların ortasına atılması nedenleri her zaman tartışma konusu olmuştur. Buna verilebilecek ilk cevap,Capa’nın hedeflerini gerçekleştirmek üzere bitip tükenmeyen bir cesarete ve enerjiye sahip olmasıdır. Capa gerekirse, amacı için ölmeyi göze alabilecek bir karaktere sahiptir. Kariyeri boyunca, Capa savaşan insanların yaşadığı risklere ve zorluklara ortak olmadan, savaşın fotoğrafının çekilmesinin ahlaki olarak mümkün olmadığını savunmuştur. Bu tarz çalışması, diğer savaş fotoğrafları örnekleri ile kıyaslandığında daha çarpıcı ve dinamik fotoğraflar elde etmesinin yöntemi olarak görülebilir. Capa’nın fotoğraflarına bakıldığında, “Eğer fotoğrafların yeterince iyi değilse, yeterince yakın değilsindir.” değişini benimsediğini görülmektedir. 6 Haziran 1944 günü Normandiya Çıkartmasında (D-Day) çektiği fotoğraflar buna örnek olarak gösterilebilir.
Capa’nın başarısının ve daha büyük ölçüde cesaretinin altında yatana psikanalitik bir yaklaşımla yorum getirirsek, çocukluk yıllarındaki ödipal zaferinin etkisinde söz etmemiz gerekmektedir. Capa, babası ve kardeşlerine (kardeşlerinden biri yine fotoğrafçı olan Cornell Capa’dır) nazaran annesinin sevgisini kazanmış olmasıdır. Şanslı bir biçimmde Capa her zaman annesinin koruması altında olmuştur. Bu yüzden Capa hiçbir zaman kendine ya da bir başkasına cesaretini ispatlamak zorunluluğu duymamıştır.