Sait Faik, Kıraathaneye gitmemiş bir üniversitelinin tahsilini yarım sayarım. Bu dekansız, doçentsiz, bütçesiz, fakültesiz, tamamen muhtar üniversitelerin tavla şıkırtıları arasında ‘gören bir göz’, ‘işiten bir kulak’ bir memleketin nabzını tutabilir
KAHVEHANELER
Kahvehaneler bu topraklarda garip bir kültür...
Özellikle ilçe ve köy gibi daha küçük yerleşim yerlerinin olmazsa olmazlarından,gidilmesi gerekenlerinden…
Ergenliğe geçiş yapan delikanlıların hayatı öğrenmeye başladığı yerler…
Çocukken,babam kesintisiz her gün akşam yemeğinden sonra ‘kahveye’ giderken neden gittiğini hep merak ederdim gizliden gizliye. Çok sonraları anladım ki aslında kahvehane bir ‘sosyalleşme’ aracıydı.
16. yüzyıldan beri, kahvehane Orta Doğu ülkelerinde erkeklerin toplandığı kahve gibi içecekler tükettiği, sohbet ettiği, kitap okuduğu ve çeşitli masa oyunları oynadığı yerlerin başında gelir. 1550'lerde de İstanbul'dan ilk kahvehane açıldı, kısa sürede yakın ve uzak çevreye yayıldı. 17. yüzyılda, kahvehane Osmanlı Devleti sınırlarının dışında Avrupa'da hızla görülmeye başlandı ve kısa zamanda popüler oldu. Avrupa'da ilk kahvehane 1645'te Venedik’te açıldı, daha sonra 1650'de Londra'da Jacob adlı bir yahudi tarafından ilk kahvehane inşa edildi.
Aslında o dönemlerde Osmanlı’da “kahvehane” devlet tarafından hoş karşılanmamış bir mekândır. Hatta kahvenin ateşte kavrulması ve fincanın herkes tarafından kullanılmasından ötürü çıkarılan bir fetva ile kahveye yasak bile getirilmiştir.
Zaman zaman meyhanelerle birlikte kahvehaneler kapatılsa da bir türlü yenilerinin açılmasının önüne geçilememiştir.
Kahvehanelerin kapatılması konusunda en titiz davranan IV. Murat olmuştur. Onun döneminde içki, kahve ve tütün mamulleri yasaklanmış, sırf İstanbul’da yüzlerce kahvehane kapatılmıştır. İlk başlarda marjinal bir yenilik olarak görülen kahvehane, çok geçmeden normalleşti ve toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan merkezî bir konuma geldi.
Kahvecilerin kapatılma tehlikesi yüzünden midir ya da iktidarın kahvehâneleri “dönüştürme” isteğinden midir bilinmez bir aralar “kıraathâne” ismi kullanılmış. Sait Faik, "Kıraathaneye gitmemiş bir üniversitelinin tahsilini yarım sayarım. Bu dekansız, doçentsiz, bütçesiz, fakültesiz, tamamen muhtar üniversitelerin tavla şıkırtıları arasında ‘gören bir göz’, ‘işiten bir kulak’ bir memleketin nabzını tutabilir" sözleriyle kahvehane kültürünü anlatmaktadır.
Günümüzde,özellikle büyükşehirlerde,kahvehaneler de zamana yenik düşmüş görünüyor.Plastik sandalyeler,modern masalar,LCD televizyonlar,jungle/tabu gibi modernizmin oyunları ve yasaklanan sigaralar…
Ancak hala bazı yerlerde zamana direnen kahvehanelerle karşılaşmak mümkün.Bu direnişe devam etmeleri umuduyla…
Kaynakça:
Fazıl Mustafa TAŞÇI (http://www.tariharastirmalari.com/kahvehaneler.html)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kahvehane
Serkan ÇOLAK
2004 yılından beri fotoğrafla ilgileniyor.
İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği’ne (İFOD) aday üye.
Şu dönemde Birol ÜZMEZ Belgesel Fotoğraf Atölyesi’ne katılmakta.