Tuval / Yağlıboya
223 x 117 cm.
Kaplumbağa Terbiyecisi-Osman Hamdi Bey
“Kaplumbağa Terbiyecisi”, Osman Hamdi Bey’in son birkaç yıldır en çok konuşulan hatta artık bir prestij meselesi haline gelen resimlerinden biridir bilindiği gibi…
Üzerinde bu kadar çok konuşulan ve belki de salt bu nedenden ötürü Osman Hamdi Bey’in en çok tanınan resmi haline gelen “Kaplumbağa Terbiyecisi” üzerine de çoğu resminde olduğu gibi, birbirinden farklı ama birbiriyle kesişen noktaları da olan okumalar yapılmıştır.
“Kaplumbağa Terbiyecisi” üzerine yapılan okumalardan biri, Semra Germaner ve Zeynep İnankur’un Oryantalistlerin İstanbulu (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2002, s. 308) adlı kitaplarında yer almaktadır.
Germaner ve İnankur, Osman Hamdi Bey’in bu yapıtında kendini gezgin bir derviş olarak betimlediğini, arkasına kavuşturduğu ellerinde neyini tuttuğunu, boynundan bir ucundan sırtındaki nakkareye bağlı mızrap sarkıttığını, başındaki keçe arakıyenin etrafına itinasız bir biçimde yemeni doladığını ayrıntılı olarak anlattıktan sonra, kırmızı giysisinin belini bir kemerle sıkmış olan kaplumbağa terbiyecisinin düşünceli duruşuna dikkat çeker ve bunun sabır isteyen çok zor bir uğraş olduğunu vurgularlar.
Yine Germaner ve İnankur’a göre, bu kalın kabuklu ve ağır kanlı mahlukları terbiye etmek zor olduğundan, derviş ney üfleyerek ve nakkare çalarak kaplumbağaları eğitmeyi düşünmektedir.
Bu bağlamda da Osman Hamdi Bey’in, kendisiyle özdeşleştirdiği kaplumbağa terbiyecisinin elindeki tek aracın, tabloda müzik aletleriyle simgelenmiş olan sanat olduğuna dikkati çekerek Bursa Yeşil Camii’nin süt kat odalarından birinde geçmekte olan bu sahnede Osman Hamdi Bey’in, Arkeoloji Müzesi ile Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kuruluşu ve Asar-ı Atîka Nizamnamesi’nin çıkarılması gibi girişimlerinde karşılaştığı güçlükleri ve toplumun değişmeye karşı olan direncini ima ettiğini belirtirler.
“Kaplumbağa Terbiyecisi” ile ilgili bir başka yorum ise, Haşim Nur Gürel’e ait. Haşim Nur Gürel’in, “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosuna ilişkin olarak verdiği ipucu, Lale Devri’nde Sadabad eğlenceleri sırasında, geceleri bahçelerin aydınlatılması için kaplumbağaların sırtlarına mumlar dikilerek serbest bırakıldıkları bilgisidir.
Haşim Nur Gürel, bu bilgiden yola çıkarak Osmanlı devlet düzeninde kaplumbağaların da kapıkulları arasında yer aldıkları ve bu arada Sanayi-i Nefise, Asar-ı Atîka Müzesi gibi kurumların yöneticisi ola Osman Hamdi Bey’in kendi iş yapma alışkanlığı ile astlarının yaklaşımlarına ilişkin bir alegorinin akla geldiğini düşünür.
Haşim Nur Gürel’in dikkati çektiği bir nokta da resimdeki kaplumbağalardır. Nur Gürel, önlerindeki yaprakları yiyen kaplumbağalara dikkati çeker ve bu kaplumbağalardan arkada kalan ikisinin yemeğe yanaşmaya çalıştıklarını belirterek resmi, Osman Hamdi Bey’in mesai arkadaşlarına yönelik bir hicvi olarak yorumlar.
Gelelim bu iki yorumun kesiştiği noktalara ve bu yorumlara yapılabilecek ve tartışmalara açılabilecek olan eklemelere…
“Kaplumbağa Terbiyecisi”nde Osman Hamdi Bey’in elinde tuttuğu neye bakacak olursak, Osman Hamdi Bey’in neyi üfleme hazırlığı içinde olduğuna dair bir iz görmeyiz tabloda.
O zaman akla şu soru gelir: Osman Hamdi Bey, gerçekte neyi üfleyerek, kaplumbağa metaforu ile temsil edilen toplumu eğitmek kaygısında mıdır? Yoksa neyi arkasında tutarak derviş sabrının dahi tükenebileceğine mi işaret etmektedir? Ki, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurulup da, özelikle heykel
atölyesi düşünülecek olunduğunda bir süre öğrenci beklemeleri, öğrencileri olsa dahi “model” sorunu bulunması gibi sadece Sanayi-i Nefise Mektebi’ndeki sorunlar gibi olumsuzluklar dahi bir dervişin dahi sabrının tükenmesi için kafi olabilir…
Bir soru da kaplumbağalara dair… Buradaki kaplumbağalar toplumu mu temsil etmekteler yoksa bu kaplumbağalar yoluyla toplumdaki kurumlar mı hicvedilmekte.
Belki her ikisi de belki hiçbiri fakat Osman Hamdi Bey’in kaplumbağalar vasıtasıyla alegorik, aradan geçen 100 yıla yakın bir süreye rağmen hala çeşitli biçiml erde okunmaya açık bir başyapıt ortaya koyması.
Küçük bir ayrıntı eklemeden geçmeyelim: Osman Hamdi Bey, Lale Devri’nde Sadabad eğlenceleri sırasında, geceleri bahçelerin aydınlatılması için kaplumbağaların sırtlarına mumlar dikilerek serbest bırakıldıkları bilgine sahip olduğu gibi, Charles Baudelaire’in Modern Hayatın Ressamı adlı kitabında sözünü ettiği (İletişim Yayınları, Sanat Hayat Dizisi:1, İstanbul, 2003.) 19. yüzyılın Paris’inde sokaklarda gezdirilen kaplumbağaları da bizzat görmüş olmalıdır.
Son bir söz de, aslında bu okumaların bizi ne denli şaşırtabileceğine ilişkin: Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi’nin 17. sayısında resim, “Kaplumbağalar ve Adam” adıyla anılır. Yani ortada ne derviş var ne de terbiyeci… Bir isim değişikliğinin sanatçı üzerine yapılan yorumları ne denli etkilediği ve aşırı yorumlara götürdüğü sanıyorum ki, ortada…
Kaynak: sanalmuze.org