Metropolis (1927)
‘’Başın ve ellerin arabulucusu kalp olmalı’’ filmin birçok kere değindiği bu cümle ilk bakışta çok masumane olsa bile gerçek hayat için bu kadar basit olduğunu söylemek mümkün değil. Çünkü söylemlerin hangi amaçla yapıldığını tam olarak bilememek ve belirsizlik içinde uzatılan ‘’biz değiştik’’ mottolu her eli sıkmak, sonradan başınıza geleceklere eyvallah dememiz anlamına geliyor.
Film Naziler tarafından da oldukça beğenilmiş özellikle de “arabulucu” simgesi halkın farklı kesimleri arasında dengeyi sağlayacak olan devlet ile özdeşleştirilmiştir. Bu örnek bile Alman Dışavurumcu filmlerin aslında istemeden de olsa ‘’Hitler faşizmine’’ ne kadar çok destek sağladığını gösterir.
Film korporatizm vurgusu yapmaktadır. Korporatizmin iki amacı vardır: Birincisi ekonomik hayatı yeniden kurmak. İkincisi ise sosyal adaletin tesisini sağlamak. İlk bakışta kavram ve tanımdan ötürü masumane gelen bu vurgunun Mussoli’nin deyimiyle “Faşist devlet korporatiftir” . Ve ‘’faşizm’’ ekonomik modelini korporatizm üzerine kurar. Korporatizm ekonomi modeli ile Mussoli’ni dönemi İtalya’sında olduğu gibi işsizlik azalıp, milli gelir yükselmiş olduğu görülebilir ancak bu ekonomik sistem içerisinde farklı kesimlerden insanlar, toplumlar, görüşler ancak ve ancak devletin faydasına olacak şekilde bir arada bulunurlar, bir çıkar grubudurlar ve çıkarlarına müdahale edilecek en küçük noktada yıkıcı bir pozisyona geçerler.
Georg Simmel’in 1903’te yazdığı ‘’Metropol yaşamı ve Zihinsel Yaşam’’ adlı makalesinin daha dün yazıldığı hissini verdiği gibi bu filmde 1927′de çekilmesine rağmen sanki bugünü yansıtıyor gibi durmakta. Nedeni ise basit insanlık hep aynı sorunlarla uğraşmakta ve ısrarla bundan yüz yıl önce bu durumu gören insanların sözüne gitmeyi tercih edemiyorlar. Günümüzde bu çok zor olsa bile imkansız olmadığı da bir gerçek.
Yönetmen Fritz Lang senaryosunu eşi Thea von Harbou ile birlikte yazmıştır. Ancak filmin dekorlarını tasarlayan kişilere ve müziklerini yapan Gottfried Huppertz’a da teşekkür etmek gerek. Gerçekten filmde çok büyük emek var ve filmin meydana gelmesinde katkıda bulunan herkesin bu işte emeği çok büyük.
Film Alman Dışavurumculuk üslubu ile çekilmiş ve bu üsluba hayranlığım bir kez daha arttı bu film ile. Dekorlardaki yaratıcılık, makyaj, ışıklandırma herşey ince ayrıntısıyla düşünülmüş. Melies’den devralınan bilim-kurgu türü yapımları bir adım daha ileri götüren bir film olmuş.
Filmin geçtiği yüzyıl verilmemiştir ancak makineye olan düşkünlüğün arttığı ve makinelerin yüceltildiği bir nevi ileri kapitalizme geçmiş yani hislerin söndürüldüğü ve kitlelerin arasında dev ekonomik uçurumlar olan bir kesim tüketmek, diğer kesim üretmek ile yükümlü olan bir toplum biçimi içinde geçmektedir filmin hikayesi.
Filmde cennet ve cehennem aynı dünya içinde yer almaktadır. Yer altında yani cehennemde işçiler ve aileleri yer üstünde ise onların emeği ile zevk-ü sefa içinde hayat süren ve sürekli tüketen bir toplum bulunmakta. İşçiler ne kadar derine inerse yer üstündeki ‘’oditoryumlar, kütüphaneler, tiyatrolar, stadyumlar vs’’ o kadar gökyüzüne çıkmaktadır.
Film üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümün adı
‘’Giriş’’ tir.
Bu bölümde insanlar arasındaki farkları görürüz. Ve zenginler zengini Joh Frendersen’in kurduğu imparatorluğun yeni ‘’Babil Kulesi’’ nin görkemine tanıklık oluruz. Cennet bahçesinde huriler içinde gününü gün eden oğul Frendersen, bir gün nerden geldiği belli olmayan bir kadınla karşılaşır ve onun peşinden giderken tesadüfen işçilerin koşullarını görür. Yaşadığı şok ile babasına durumu anlatsa da, babası için bu bir şey ifade etmeyecektir. İşçiler fabrikada ölümüne çalışmaktadır ve makine ‘’Moloch’’ yani film boyunca duyacağımız ‘’M-Makine’’sinin bir canavar olduğunun, insanların bir kısmını zorla kurban, bir kısmınında gönüllü olarak kendilerini feda ettiği bir canavar olarak görür
Moloch gerçekliğini ise şu kıssadan almaktadır: ‘’Ge-hinnom(kudüsün güneyinde bir vadinin ismi)’da ikamet eden tanrıdır. Bir zamanlarİsrailoğulları bu cehennem tanrısına tapmışlardır ve onun öfkesini yatıştırmak için; ona çocuklar kurban etmişlerdir. İlk defa yahuda kralı Ahaz, Hinnom vadisinde ”buhur”(bir çeşit tütsü) yakıp çocuklarını yakmıştır. Moloch çok uzun bir süre çocuklara doymamıştır. Kral Manasse de oğlunu sunmuştur kendisine. Kral Yoşiya dinsel reform yapana kadar bu böyle süregelmiştir’’. Daha filmin başında gördüğümüz ve bilinçsizce aldığımız bu mesajlardan filmin ilerleyen sahnelerinde daha çok vardır. Bu gibi mesajlarla Yahudi düşmanlığı yaratılmıştır, Nazilerin filmi sevmesinin asıl nedenlerinden biride bu olsa gerek.
Fredersen: *… fakat bu şehri elleriyle yapan insanlar nerede
*Joh Fredersen: Onlar yerin altında.
Fredersen: Peki bir gün sana karşı gelirlerse ne olacak?
Joh Frendersen sadece güler çünkü böyle birşeyi mümkün görmez. Kurduğu sistemde insanların düşünmeye vakti olmadığını düşünmektedir. Ancak işçiler kendi içlerinde bir şekilde örgütlenmişlerdir. Ve bunun nasıl olduğunu bilmemektedirler bu yüzden Joh Fredersen çılgın bilim adamı Rotwag’ın evine gider ve ondan yardım ister. Rotwag’ın evinin çeşitli yerlerinde ‘’Davut Yıldızı’’ bulunmaktadır. Bilim adamını Yahudi biri olarak göstererek yine ‘’antisemitist’’ bir tavır takınılmıştır. Bu sırada oğul Frendersen ise yeraltına gitmeye karar vermiştir ve 11811 numaralı işçi ile yer değiştirir. 10 saat bir makinenin başında çalıştıktan sonra işçilerin durumunu daha iyi anlar Ne kadar ironik değil mi? Günümüzde de aslında herkesin bir numarası var ve bu sayısal değerler ile yaşıyoruz. Örneğin kimlik numaramız, bilgisayarımızın ip numarası ve yapılan araştırmalarda hissi olmayan sayısal değerler olarak belirtilen veri değerleri…
Rotwang ise Joh Frendersen’a yeni icadını göstermektedir ‘’Makine-İnsan’’ ı. Android olarak niteleyebileceğimiz bu makine-insan geleceğin insanı olarak lanse edilir. Rotwang bu çılgın şehri meydana getiren kişidir ancak Fredersen bu şehrin kralı olmuştur. Aralarındaki bu kopuşmanın nedeni ise ‘’Hel’’ adlı kadındır, ikiside Hel’i sevmiş Fredersen’in ondan çocuğu olmuşken, Rotwang aşkına karşılık bulamayınca onu tekrar hayata getirebilmek için, bir elini kaybetmeyi bile göze alarak makine-insanı yaratmıştır. Rotwang Fredersen’in getirdiği planı çözer.
İşçilerin gizli buluşma yeri yer altı mezarlığıdır. Ve burada bir ‘’Azize’’ etrafında toplanmış, kurtuluşu beklemektedirler. Etrafta Hristiyanlarca kutsal sayılan haçların bulunduğu bu yerde ‘’Maria’’ nın onlara anlattığı ‘’Babil Kulesi’’ efsanesini dinleyerek, eller ve kafalar arasında kalp olacak’’arabulucularını’’ beklemektedirler. Maria adı da ilginçtir ki Türkçe’de ‘’Meryem ana ‘’ manasına gelmektedir. Hz. İsa kıyametten önce gelecek ‘’mesih’’in ta kendisidir ve Meryem onun annesidir burada da ‘’arabulucu-kurtarıcıyı’’ bulan kişi Maria’dır. Arabulucuları ise Joh Frenders’ın oğlu Frendersen’dir. Bu çarpıtma ilerleyen sahnelerde çok daha farklı anlamlara gelecek ve ‘’Ateist’’ bir bakış açısı sunacaktır.
Filmin Türkiye’de aynı yıl gösterime girecekken yasaklanmasının sebeplerinden biriside ‘’ateizim propagandası yapmak’’tır.
Maria’nın anlattığı ‘’Babil Kulesi’’ efsanesine bir göz atacak olursak. ‘’Tevrat’ta, Kur’an’da ve dünyanın birçok bölgesinde yerel efsanelerde bahsi geçen, Tanrı’ya ulaşmak için inşa edilen kuleye verilen addır.’’ Ve bu kulede onlarca farklı dil konuşan insan vardır. Bu insanlar bir süre sonra anlaşamaz ve çıkan kargaşa ile kule yıkılır. Bu kuleye ‘’Babil’’ isminin verilmesi ise bu olaydan sonra olmuştur İbranice ”Bavel” kelimesinden türeyen ve “kargaşa, karışıklık” anlamına gelen bu kelime ile anılmıştır kule.
Frendersen ve Rotwang işçilerin planını anlayınca. Frendersen bir plan yapar. Makine-insan’ı Maria’ya benzetmesini ister. Böylece işçilerin arasın nifak sokup, inançlarını kırmak istemektedir. Rotwang’ın Maria’yı korku ile yönlendirip kaçırmasıyla giriş bölümü son bulur. Bahsettiğim Yahudi amblemi yine bu karedede karşımıza çıkar.
İNTERMEDYA
Bu bölüm ‘’ Babilon’un fahişesi’’ nin bir katedralde İncil’den alıntılarla tasvir edilmesi ile başlar. Babilin fahişesi İncil’de Vahiy 17’de şöyle anlatılır. ‘’ Kadın, mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli taşlar, incilerle süslenmişti. Elinde iğrenç şeylerle, fuhşunun çirkeflikleriyle dolu altın bir kase vardı. ’’ Bu söz ile açılan ‘’intermedya’’ bölümü yine İncil’den bir alıntı ile devam eder bu seferde karşımızda ‘’7 ölümcül günahı’’ ve ölümü sembolize eden 8 adet heykel görürüz.
Fredersen Maria’yı ararken tesadüf eseri Rotwang’ın evinin önünden geçer ve kadının çığlıklarını duyar, zorla içeri girer. Rotwang’ın evinde kapana kısılan Fredersen daha sonra Rotwang tarafından babasının yanına yönlendirilir. Burada Maria ve babasını bir arada görünce şoka girer ve hastalanır. Oysa o gerçek Maria değildir. Bilim adamı Maria’nın bedenini, androide kopyalar ve makine-insan ‘’cyberg’’ (insan görünümlü robot) görünüme kavuşmuştur. Günümüz bilimkurgularına taş çıkartan ve yeni ufuklar açan bu sahne son derece güzel bir şekilde çekilmiştir.
Rotwang ve Frendersen makine-insanı diğer insanların karşısına çıkartır. Dansı ile erkekleri büyüleyen makine-insan onları kendisinden geçirmiş ve Babil’in fahişesi görevini yapmaya başlamıştır ve intermedya bölümü sona erer.
FURİOSO(itiraflar)
Artık yerüstündeki hemen hemen herkes günlerini ‘’Yoshiwara’’ da geçirmektedir. Bu bölge ise gerçekte Japonya’nın Tokyo şehrinin bir bölgesinin adıdır ve filmdeki gibi zevk ve eğlence bölgesi olarak anılır. Ehliyetli zevk semtidir. Utamaro Kitagawa adlı ukiyo-e baskı ustası modellerinin çoğunu bu semtlerden bulmuştur. Makine-Maria ise bu zevk semtinin fahişesidir ve onun için arkadaşlar birbirini öldürmektedir, intiharlar olmaktadır… Aynı zamanda yer altındakileri de isyan için kışkırtır. Makine kendisine verilen görevi eksiksiz yerine getirmektedir. Gerçek Maria ise Rotwang tarafından alıkonmaktadır. Ve Joh Fredersen ve onun düzenini nasıl yok etmek istediğini, robotun sadece kendi emirlerine uyduğunu Maria’ya itiraf ederken Fredersen gizlice onu dinlemektedir. Daha sonra ikisi arasında arbede çıkar ve kız kaçar.
İşçiler ise Fredersen’in uyarılarına rağmen robot Maria’ya inanır ve galeyana gelirler, kadın ve erkekler toplanıp fabrikaya doğru hareket ederler geride ise çocukları kalmıştır. İşçiler fabrikayı basar ve m-makinesini yok ederler. Fredersen ustabaşına emir verir ve ana jenaratörüde yok etmelerini ister. Makine kentin kalbi olan bu yerin yok edilmesini ister ve işçilerde galeyanda olduğu için makineyi ustabaşının uyarılarına rağmen yokeder. Yeraltı kentini su basar ve Maria geride kalan çocukları kurtarmaya çalışmaktadır. Fredersen ona yardım eder çocukları kurtarıp ‘’Oğul Bahçesi’’ne götürürler. Ustabaşı kendine geldiğinde ortalıkta makine-maria yoktur oradan kaçmış ve Yoshiwara’ya gitmiştir. Metropolis’te ışıklar gitmesine rağmen eğlence devam etmektedir.
Ustabaşı Grot’un ‘’Çocuklarınız nerede?’’ sorusu ile kalabalık kendisine gelir. Zevk ayinlerinden vazgeçeler ve cadının peşine düşerler. Cadı diye gerçek Maria’ya rastlarlar ve onu kovalarken makine-Maria’yı ele geçirip yakarlar. Yakılırken gülmektedir. Fredersen onun gerçek Maria olduğunu sanarak onu durdurmak ister fakat daha sonra Rotwang’ın aklını yitirip Hel diye Maria’yı kovaladığını görünce onu kurtarmaya çalışır. Bu sırada yananın robot olduğu görülür. Olay yerine Joh Fredersen gelmiştir. Tek düşündüğü ve endişelendiği oğlunun canıdır ve onun Rotwang ile kapışmasını endişe ile izler. Kalabalık Joh’a saldırmaya yeltenir fakat çocuklarının yaşadığını öğrenince onlarda Rotwang ve Fredersen’in kapışmasını izlerler. Ve Fredersen Maria’yı kurtarır. Çılgın bilim adamı ölmüştür. Kalabalık işçi topluluğu Joh Fredersen’in yanına gelir Grot onların temsilcisi olmuştur. Ancak Grot barışmaya çalışsa da Joh Fredersen yanaşmaz ve arabalucu oğul Fredersen devreye girer, Maria’nın yönlendirmesiyle ve ‘’eller ile başların birleşmesine kalpler yetmeyince, Fredersen kalp olur’’.
Film son derece naif bir son ile biter ve bu çok fazla eleştiri almıştır .Bence de böyle bitmese çok iyi olurdu ancak filmin böyle bitmesi Türkiye’de gösterim yasağının almasında ikinci neden olan ‘’komünizm propagandası yapmak’’ maddesinin, filmin sonunda yine işçilerin yaramaz bir çocuk gibi yaptıklarından dolayı özür dileyip, patronunda lütfedip özrü kabul etmiş olması ile hiçte geçerli bir neden olmadığı ortadadır. Aksine iktidar erkini öven ve işçi sınıfını yeren bir mesaj vermiştir.
Filmde oyuncuların performanslarıda son derece iyi, tiyatral bir rol yapma olsa bile özellikle Maria ve Makine-insan rollerini başarıyla canlandıran Brigitte Helm çok başarılıydı. Özellikle makine-insan günümüzdeki robot rolleri gibi olmasada bu rolü oynacaklar için baya bir yol gösterici nitelikte oyun çıkarmış filmin çekildiği dönemdeki koşulları ve rolü ortaya çıkarmasındaki kaynak yetersizliğinide unutmamak lazım. Birde filmin genelinde oyunculuklar bir müzikalde gibi hissettiriyor.
Metropolis filmi 1927 yılında çekilmiş olmasına rağmen başlarda da dediğim gibi günümüzü yansıtan bir film. Bugüne kadar çok fazla eleştiri alan, üzerine çokça yazılıp çizilen ve birçok filme esin kaynağı olan bu film hakkında görünen o ki yine yazılıp çizilmeye devam edilecek. Umarım tarih beni yanıltır ve genellikle bilimkurguyu takip eden bilim bu tür insanı bitiren icatlar yerine daha yaşam standartını eşitleyici ve iyileştirici gelişmelere vesile olur.
Filmin Künyesi:
Yönetmen: Fritz Lang
Yapımcı:Erich Pommer
Senarist: Thea von Harbou ve Fritz Lang
Oyuncular: Alfred Abel,Brigitte Helm,Gustav Fröhlich,Rudolf Klein-Rogge
Kaynak: $2
İyi Seyirler