STALKER - İZ SÜRÜCÜ
14/10/14 | YORUM SAYISI 0 | GÖRÜNTÜLENME 4034 |    Ters Dizgi

Hakikate giden yollar tehlikelerle doludur ve bu yolda bize lütfedilen korku aklımızı başımıza getirir. Birinin geldiği yoldan başkası geri dönemez. En uzun yol en az riski olan yoldur.

Stalkerin bilim adamı ve yazarla çıktığı yolculuğun özetidir bu. Bölge neresidir sorusu film boyunca aklımızı kurcalar. Bölge, modernizmin tükettiği sıradan ve ruhsuzlaşan dünyada kendi varoluşsal serüvenine doğru yol alan stalkerin oluşturduğu dünyasıdır. Mevcut dünyada varlığını hissedemeyen her insan ben kimim sorusuyla böyle bir dünyaya kapı açar. Filmin başında anlatılan bölgede böyle bir dünyadır. Stalkerin insan ruhunu kurtarma ve insanlar için son bir umut olma isteği idealist biri olduğunu anlamamızı sağlar. Bu ideal onun en kutsal görevi, varlığı ve özgürlüğüdür. Karısı engel olmasına rağmen bu idealinden vazgeçmez.

Yazar karakteri popüler kültürün esiri haline gelmiş ve ilhamını kaybetmiştir. Sürekli tüketim içerisinde olan bu toplumu doyurmak için kendi özgünlüğünden vazgeçmiştir. Bölgeye gidiş sebebi bu özgünlüğüne dönme ihtiyacı ve kaybettiği ilhamına kavuşma ihtiyacıdır.

Bilim adamı ontolojik kaygısı olmayan, deneyimleyebildiği her şeyin gerçek olduğunu düşünen, soyutlama yeteneğinden mahrum, rasyonel bir kişiliktir. Bölgeye gidiş amacı kendi iç yolculuğunu yapmaktan uzak amaçlar taşır. Odaya ulaştıklarında Bilim adamının yolculuk sebebi anlaşılır.
Stalker karısını gözyaşları içinde bırakır ve buluşma noktasına doğru yola çıkar. Bu sırada yazar ve kadın karakter arasındaki geçen konuşmada yazarın mevcut dünya eleştirisi ve bu dünyada belirli kurallara itaat eden insanların geldiği durumu bize anlatır. Orta çağdan sonra başlayan modernizm evleri tanrısız insanları ruhsuz bir hale getirmiştir.

Stalker, yazarla birlikte bara bilim adamıyla buluşmaya gider. Barda geçen konuşmada yazarın verdiği örnek gerçek-hakikat-doğru ilişkisi anlatır. Felsefe tarihi boyunca gerçeklik çeşitli yöntemlerle sorgulanmıştır; Platoncu gerçekçilik, Aristocu gerçekçilik, tümeller gerçekçiliği gibi birçok yöntemle gerçeğe ulaşmaya çalışılmıştır. Yazar bilimin deneyimleyebildiği her şeyi kesin bilgi olarak kabul ettiğini, kendisi için gerçeğin kazdıkça değişkenlik gösterdiğini ve bu durumda neyi gerçek olarak kabul edebileceklerini sorgular.

Bölgenin polis korumasında olması yönetimin otoritesini koruma şekline yapılmış bir göndermedir. Bu durum yönetimin kendi arzularına doğru yola çıkan insanlar üzerindeki baskısını gösterir. Bu engeli aştıktan sonra bölgeye doğru raylar üstünde huzurlu bir boşluğa doğru yolculuk başlar. Bölgeye girdiklerinde siyah beyaz olan filmin renkli bir hale gelmesi modern dünya ve varlık dünyası arasındaki farkı açıkça gösterir. Stalker işte sonunda evdeyiz diyerek kendi oluşturduğu dünyaya olan özlemini dile getirir ve evine duyduğu özlemi gidermek için iki karakteri bir süreliğine yalnız bırakır. Bu sırada yazarla bilim adamı arasında geçen konuşmada insanın en derindeki isteğinin sonuna sebep olabileceğini, insanların isteklerinin aslında kalbinin derinliklerinde taşıdıkları istekle aynı olmayacağını Porcupine’nin başına gelenlerden anlayabiliriz.

Bölgede odaya doğru ilerleyemeye başlarlar. Yazar, yakın olan odaya dolanarak gitmeyi seçen stalkeri anlamsız bulur. Stalkerin uyarılarına kulak asmadan düz ilerlemeyi tercih eder. Odaya doğru giderken duyduğu ‘’Dur, kıpırdama’’ sesi korkuyla geri dönmesini neden olur. Genelde zaaf olarak görülen korku aklımızı başımıza getirir. Korku insan için eksiklik değil aksine varlığını sürdürmesini sağlayan en önemli duygulardan biridir.

Filmin en önemli sahnelerinden biride stalkerin dua sahnesidir. Güç hiçbir şeydir ve güçsüzlük her şeydir diyen stalker, insanın acziyetinde muhteşem bir gücün yattığını bize gösterir. Çocuk olmalarına izin ver diye ettiği dua ‘’ eğer küçük bir çocuk olamazsanız , göklerdeki krallığa giremezsiniz’’ sözüyle açıklanabilir.

Verdikleri molada aralarında geçen konuşma insanoğlunun neden yazma gereksinimi duyduğunu ve hayatın anlamı hakkındadır. Bilim adamının soyut düşünceden mahrum oluşu onu yazarın gözünde bir cahilden farksız kılmaz. Yazarın sanatla alakalı konuşması Tarkovsky’nin sanat hakkındaki düşünceleridir. Tarkovsky sanat hakkındaki görüşünü vermiş olduğu bazı söyleşilerde şu şekilde ifade eder: "Sanata muazzam bir görev düştüğüne inanıyorum. Bu görev, maneviyatın diriltilmesi görevidir." "Bence insan, özü itibarıyla manevi bir varlıktır ve hayatının anlamı da bu maneviyatı geliştirmekte yatar. Bunu yapmazsa, toplum çöker." "Sanat, manevi bir varlık olduğunu, sonunda geri döneceği sonsuz derecede büyük bir ruhun bir parçası olduğunu insana hatırlatmak için hazır bulunmalıdır." Konuşmaya sonradan katılan Stalker müzikle alakalı düşüncelerini anlatır. Tarkovsky’e göre müzik duygusal düzeyde hissedilmesiyle, katıksız bir soyutluk sunmasıyla en yüksek sanat formudur. Maddi olandan manevi olana geçiş yapmamızı sağlar.

Yolculuk devam ederken yazarın sürekli önden gönderilmesi stalkerin yazara olan inancından kaynaklıdır, yazar bilim adamına göre daha güçlü bir karakterdir. Tünelden çıktıktan sonra yazarın başına gelenleri stalker şans olarak nitelendirir. Yazarın yere yığılıp kalktıktan sonra ki konuşması acziyetini ortaya koyar. Stalker güçsüzlüğünü bu şekilde kabul eden yazara yüzyıl yaşayabileceğini söyler.

Odanın kapısına geldiklerinde iki karakterde içeri girmekten vazgeçer. Bilim adamının bölgeye doğru yola çıkmasının sebebi insanları boş umutlara sevk eden bölgenin ortadan kaldırılma amacıdır ve bunun için bölgeye kendi yaptığı bombayı koymak ister. Buna rağmen içeri girmez. Yazar inancının kaybetmekten ziyade korkularıyla yüzleşmekten çekinir, odaya girmenin faydasızlığını stalkere anlatır. stalker’in ısrarları işe yaramaz ve geri dönerler.

Stalkeri inanan insanların tükenmiş olması son umudun yok oluşu hasta eder. Karısının beni götür demesine karşı yine de onu götürmek istemez. Odanın kapısında yazarın konuşmaları stalkeri orda hiçbişey olmadığına ikna etmiş gibidir. Belki de bu yüzden karısını böyle bir yolculuğa çıkarmak istemez. Kadın karakterin bu fedakârlığı Tarkovsky’nin kadınlar hakkındaki görüşünü izleyiciye gösterir. Tarkovsky kadını ‘’kadının anlamı, kadının aşkının anlamı, kendini feda etmektir. Kadının büyüklüğü burada yatar." diye anlatır. Stalkerin karısının üstlendiği rol tam olarak böyledir.
Filmin son sahnesinde stalkerin kızının masanın üstündeki cisimleri hareket ettirmesi insanlar için hala bir umut olduğu düşüncesini akla getirir. Yere devrilen bardak ilk etapta kırılmasa da biraz ilerledikten sonra çatlama sesi duyulur. Belki de stalker’in görmediği yanı başındaki umuttur.
Şadiye Pazik

İYİ SEYİRLER
1


2


3

Sezai EkinciOctober 13, 2014, 11:21
[1]
Çevrimiçi Üyeler
Üye Ziyaretçi